O en büyük düşmanınız. Bir efsane ya da bir masal değil, gerçeğin ta
kendisi. İnsanlık tarihinin her aşamasında var oldu. Yaşamış ve ölmüş
milyarlarca insanı ateşin içine çekti ve halen çekiyor. Hiçbir zaman
ayırım yapmaz. Genç, yaşlı, kadın, erkek, devlet başkanı veya dilenci
fark etmez. Her insan bu düşmanın hedefidir.
Bu yazıyı okurken de sizi gözlüyor ve planlar yapıyor. Tek arzusu
var; olabildiği kadar çok insanı -siz de dahil- kendisiyle beraber
cehenneme sürüklemek.
Zafer kazanması için insanların kendisine tapınması veya çok uç
sapkınlıklar yapmaları gerekmiyor. İnsanlardan mutlaka Allah’ı inkar
etmelerini de istemiyor. Zaten Allah’ı kendisi inkar etmiyor ki,
insanlardan özellikle bunu istesin. Onun tek isteği insanları Allah’ın
dininden ve Kuran’dan uzak tutmak, halis olarak Allah’a ibadet
etmelerini engellemek, bunun sonucunda sonsuz azap çekmelerini sağlamak.
Hatta kimi zaman sahte bir dindarlık maskesi altında, Allah’ın adını
kullanarak insanları gerçek dinden uzaklaştırıp, saptırıyor. Bu da
insanları kendisiyle beraber cehennem çukurunun içine çekmek için
yeterli. Hangi vesileyle olursa olsun, onu takip edenlerin sonu hiç
değişmiyor:
Ona yazılmıştır: “Kim onu veli edinirse, şüphesiz o (şeytan) onu
şaşırtıp-saptırır ve onu çılgın ateşin azabına yöneltir.” (Hac Suresi,
4)
İnsanın En Büyük Düşmanı
Etiketler: cehennem , cennet , kalbi hasta insan , kuran ı kerim , şeytan
Şeytanın Özellikleri
Çoğu insan şeytanın ne kadar büyük bir tehlike olduğunun farkında
bile değildir. Şeytan bu insanların yanlış mantığına göre, uzak, hatta
hayali bir varlıktır. Onlara göre yalnızca çok büyük kötülükleri yapan,
vahşi, cani kimseler şeytana uyarlar. Kendilerini ve kendileri gibi
insanları, şeytanla hiçbir alakası olmayan, temiz kalpli kişiler olarak
görürler. Ancak arada yapılan ufak tefek hatalar için “şeytana uydum”
denir.
Oysa bu gaflet, insanın hayatı boyunca yapabileceği en büyük
hatalardan biridir. Çünkü şeytan -iman eden küçük bir grup dışında-
insanların tamamına yakınını kendi kontrolü altına almıştır. Bu insanlar
farkında olmadan en büyük düşmanları olan şeytanın istediği hayatı
yaşar ve onun peşinden cehenneme giderler. Oysa insanların yapması
gereken, şeytanı çok iyi tanımak ve onu düşman edinmektir. Allah bunu
insanlara Fatır Suresi’nde emretmiştir:
Gerçek şu ki, şeytan sizin düşmanınızdır, öyleyse siz de onu düşman edinin… (Fatır Suresi, 6)
Şeytanın farkına varmak, onu bir düşman olarak kavramak insanı
kurtuluşa götüren adımlardan biridir. Bunun için öncelikle şeytanın
özelliklerini, daha sonra da kullandığı taktikleri bilmek gerekir.
Birçok Kuran ayetinde ayrıntılı olarak bildirilen bu özellikler aşağıda
ana başlıklar altında sıralanmıştır.
Sinsi ve Yalancıdır
Şeytan, insanları doğru yoldan alıkoyabilmek için öncelikle gerçekleri örter. Bunun için en sık kullandığı yol ise sinsice yalan söyleyerek insanları kandırmaktır. Yalan yoluyla, sahte ve boş vaadler vererek insanları kendi tarafına çekmeye çalışır. Daha iyi bir sosyal statü, daha çok para, daha rahat bir hayat, hatta ahirette daha üstün bir konum bile vaad eder. Ancak yalan söylediğini ve boşEtiketler: cehennem , cennet , kalbi hasta insan , kuran ı kerim , şeytan
Şeytanın Akılsız Taktikleri
Dedi ki: “Rabbim, beni kışkırttığın şeye karşılık, andolsun, ben de
yeryüzünde onlara, (Sana başkaldırmayı ve dünya tutkularını)
süsleyip-çekici göstereceğim ve onların tümünü mutlaka
kışkırtıp-saptıracağım. Ancak onlardan muhlis olan kulların
müstesna.” (Hicr Suresi, 39-40)
Ayetten de anlaşıldığı gibi şeytanın gücü gerçek müminleri saptırmaya
yetmez. Ancak hiç kimse de kendisini kesin olarak “cennetlik” göremez.
Mümin bir kimse ”şüphesiz Rablerinin azabından emin olunamaz” (Mearic
Suresi, 28) ayeti gereğince imanını korumak için, her zaman ”Allah’ın
ipine sımsıkı sarılmak” (Al-i İmran Suresi, 103) zorundadır. Şeytan,
insanların ”dosdoğru yollarına oturacağı” (Araf Suresi, 16),
onların ”ayaklarını kaydırmak” (Al-i İmran Suresi, 155) isteyeceği için,
mümin onun hile ve oyunlarına karşı uyanık olmalıdır. Aksi takdirde hiç
farkında bile olmadan bu tuzaklara düşebilir. Şimdi şeytanın insanları
cehenneme sürüklemek için kullandığı taktikleri ayrı ayrı inceleyelim.
Vesvese Verir
Müminlerin en büyük düşmanlarına karşı mücadeleleri ömür boyu sürer. Bu mücadele sırasında şeytan çok kurnaz yöntemler kullanır. İnsana hiçbir zaman gerçek yüzünü göstermez, karşısına çıkıp “ben şeytanım, ve senin cehennemde yanmanı istiyorum” demez. Onun yerine, ayetlerde bildirildiği gibi, ”sinsice göğüslere ve kalplere vesvese vererek” (Nas Suresi, 4-5) kendi varlığını ustaca gizler. Şeytanın farkında olmayan bir insan, onun telkinlerini kendi kafasından geçen düşünceler zanneder. Dahası şeytan bu fikirlerin doğruluğuna onları inandırır. Bu sayede birçok insanı -kendileri şuurunda değilken- tamamen kontrolü altına alır.Ancak müminler, göğüslere ve kalplere kadar girip fısıldayabilme yeteneğine sahip bu düşmanı, Kuran ahlakı sayesinde saf dışı edebilirler. Mümin öncelikle, kalbinden gelen bu sesin, şeytana mı yoksa kendi vicdanına mı ait olduğunu teşhis edecek bir nur ve feraset sahibidir. Şeytanın oyununun farkına vardıktan sonra, Kuran’da emredilen hareketi yapar, Allah’a sığınır. Çünkü Allah’ı anan
Etiketler: cehennem , cennet , kalbi hasta insan , kuran ı kerim , şeytan
Şeytanın Etkisinin Farkına Varmayan Topluluk: Cahiliye Toplumu
Cahiliye toplumuna hakim olan bu aldatıcı mantık şeytanın işini
kolaylaştırır. Çünkü kimseye zararları olmadığı için, kendilerini
cennetlik gören bu kimseler, şeytanın kolayca hükmettiği, onun
kontrolündeki en büyük kitleyi oluştururlar. Ölecekleri ve cehenneme
gidecekleri güne kadar, (Doğrusunu Allah bilir) şeytanın telkinleri
altında kendi kendilerini kandırırlar. Ayetlerde bildirildiğine göre bu
insanlar, gerçek konumlarını ancak ahiret günü görürler ve buna
kendileri bile inanamazlar:
(Bundan) Sonra onların: “Rabbimiz olan Allah’a and olsun ki, biz
müşriklerden değildik” demelerinden başka bir fitneleri olmadı
(kalmadı). (En’am Suresi, 23)
Şeytanın esas amacı insanları Allah’ın istediği şekilde yaşamaktan
alıkoymak, Kuran’ın emirlerinden uzak tutmak ve Allah’ın sınırlarını
çiğnetmektir. İnsanın şeytana uyması için ille de cinayetler işlemesi,
katliamlar yapması, kan içmesi, şeytana tapılan ayinlere katılması
gerekmez. Allah’ın kesin olarak emrettiği 5 vakit namaz, oruç, tesettür
gibi ibadetlerini yapmayan ama kendisini “temiz kalpli” gören veya
“mesleğiyle insanlara hizmet ettiğini, dolayısıyla ibadet etmiş
olduğunu” düşünen kimse, zaten şeytanın istediği konuma düşmüştür.
Kuran’da bildirildiği gibi, şeytanın istediği gibi yaşayan bu kişiler
oldukça
Etiketler: cehennem , cennet , kalbi hasta insan , kuran ı kerim , şeytan
Şeytanın Fırkası: Münafıklar
Kalplerinde hastalık bulunan bu kimseler umduklarını bulamayınca ya
da müminlerin başına bir sıkıntı ya da zorluk geldiğinde, hemen onlardan
ayrılır ve gerçek yüzlerini gösterirler. Müminlerden ayrıldıktan sonra
ya da ayrılırken, müminlere zarar vermeye, onlar arasındaki birliği
bozmaya gayret ederler. Dahası bu amaçlarını gerçekleştirmek için
inkarcılarla işbirliği yaparlar.
Kuran’ın birçok ayetinde münafıkların karakterleri ve davranış
biçimleri ayrıntılı bir şekilde bildirilir ve müminler bu kimselere
karşı uyarılırlar. Bu ayetlerde üzerinde durulan hususlardan biri de,
şeytanla münafıklar arasındaki yakınlıktır. Bu yüzden şeytanın birçok
özelliği -esrarengiz sapkın mantığı dahil- münafıklar üzerinde tecelli
eder. Bir ayette münafıkların şeytan tarafından tamamen
kuşatıldıklarından ve onun fırkası haline geldiklerinden bahsedilir:
Şeytan onları sarıp-kuşatmıştır; böylelikle onlara Allah’ın zikrini
unutturmuştur. İşte onlar, şeytanın fırkasıdır. Dikkat edin; şüphesiz
şeytanın fırkası, hüsrana uğrayanların ta kendileridir. (Mücadele
Suresi, 19)
İşte bu yüzden, şeytanın karakteri incelendiğinde münafıkların birçok
özelliği görülür. Münafıklar, şeytan gibi tutarsız ve çelişkili
ifadeler kullanır, anormal davranışlarda bulunurlar. Aralarındaki en
önemli benzerlik üstünlük kompleksidir. Bilindiği gibi şeytan da, Hz.
Adem (as)’a secde etmeyi “kendini üstün görme” hastalığı yüzünden
reddeder. Şeytanın bu küstahlığı Sad Suresi’nde şöyle bildirilir:
Meleklerin hepsi topluca secde etti; yalnız İblis hariç. O büyüklük
tasladı ve kafirlerden oldu. (Allah) Dedi ki: “Ey İblis, iki elimle
yarattığıma seni secde etmekten alıkoyan neydi? Büyüklendin mi, yoksa
yüksekte olanlardan mı oldun?” Dedi ki: “Ben ondan daha hayırlıyım; Sen
beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın.” (Sad Suresi, 73-76)
Bu kibir başka ayetlerde de haber verilir. Örneğin şeytanın Hz. Adem
(as)’a secde etmeyi kendi düşük aklınca kendisine yakıştıramadığı,
ayette bildirilen “Bir çamur olarak yarattığın kimseye ben secde eder
miyim…” (İsra Suresi, 61) ifadesinden anlaşılır. Bir başka ayette geçen,
“Ben, kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattığın beşere
secde etmek için var değilim.” (Hicr Suresi, 33) ifadesi, şeytanın
akılsız kibirini daha açık gösterir.
Ancak burada çok önemli bir husus vardır ki, şeytanın esrarengiz
sapkın mantığı bunun altında yatar. Ayetlerdeki ifadelere dikkat
edilirse, şeytan Allah’ın varlığından ve O’nun kendisinin yaratıcısı
olduğundan emindir. Allah’tan korkar ancak kibri yüzünden O’na itaat
etmez.
Daha önce de belirtildiği gibi, bütün bu bilgisine rağmen, büyüklük
hırsı yapması, basit bir fiziksel fark yüzünden kendisini insandan üstün
görmesi, insana verilen makamı kıskanması, bu hırsla ona secde etmek
istememesi ve böylece Allah’ın emrine karşı gelmesi onu yaratılmışların
en kötüsü durumuna sokar. Bu son derece saçma, küstah ve nankör bir
mantıktır. İşte bu mantık münafıklar üzerinde de çok belirgin bir
şekilde görülür. Tıpkı şeytan gibi münafıklar da kendilerini “üstün”,
“farklı” ve “seçkin” görürler. Örneğin Bakara Suresi’nin 13. ayetinde
bildirilen münafıklar, diğer insanların iman ettiği gibi iman etmeye
çağırıldıklarında, samimi müminleri “düşük akıllı” olarak nitelendirip,
onlarla aynı konumda olmayı kendi düşük akıllarınca reddetmişlerdir. Bu
konu ile ilgili ayet şöyledir:
Ve (yine) kendilerine: “İnsanların iman ettiği gibi siz de iman edin”
denildiğinde: “Düşük akıllıların iman ettiği gibi mi iman edelim?”
derler. Bilin ki, gerçekten asıl düşük-akıllılar kendileridir; ama
bilmezler. (Bakara Suresi, 13)
Münafıklar iman etmedikleri için vicdanlarını bu şekilde kendilerince
rahatlatmaya çalışırlar. Kendilerinin üstün olduğu, müminlerin aşağı
olduğunu öne sürerek ve bu mantık dışı iddiaya kendilerini inandırarak,
aslında müminlerin uydukları yola tabi olmayı reddederler. İnsanları
“düşük akıllı” olarak nitelendirmelerinin esas nedeni amaçlarının;
“insanların iman ettiği gibi iman” etmemek, yani elçiye teslim olmamak
olmasıdır.
Oysa dünyada da ahirette de üstünlük Allah’a, Resulüne ve müminlere
aittir. Kuran’da ”… izzet (güç, onur ve üstünlük) Allah’ın, O’nun
Resulü’nün ve mü’minlerindir. Ancak münafıklar bilmiyorlar” (Münafikun
Suresi, 8) ayetiyle bu gerçek haber verilir.
Resule Karşı Gelmek
Allah’ın elçisine itaat, Kuran’ın en temel hükümlerinden biridir. Münafıkların en sapkın özelliklerinden biri bu hükmü çiğnemeleri, Allah’ın elçisine isyan etmeleridir. Çünkü elçiye isyan, Allah’a isyan demektir (Allah’ı tenzih ederiz).İblis de, Hz. Adem (as)’a secde etmeyi -onun üstünlüğünü kabul etmeyi- reddederek Allah’a karşı gelmiştir. Münafıklar da şeytan da, Allah’ın itaat etmelerini istediği bir başka varlığa tabi olmayı reddettikleri için bu ahlaksızlıklarının karşılığını alırlar.
Münafıklar elçiye itaat etmenin aslında Allah’a itaat etmek olduğunu (Nisa Suresi, 80) kavrayamazlar. İçlerindeki kıskançlık, onların bir başka insana tabi olmalarını engeller. Oysa elçiye itaat, Kuran’da en çok üzerinde durulan hükümlerden biridir. Çünkü elçi, Allah’ın Kendi dinini tebliğ etmesi için özel olarak seçtiği bir insandır. Diğer insanların üzerinde olan sorumluluk,
Etiketler: cehennem , cennet , kalbi hasta insan , kuran ı kerim , şeytan
Şeytanın Gücü Zayıftır
Andolsun, senden ve içlerinde sana tabi olacak olanlardan tümüyle cehennemi dolduracağım. (Sad Suresi, 85)
Unutulmaması gereken, şeytanın müminler üzerinde bir gücü
olmadığıdır. Şeytanın gücü yalnızca Allah’ın tespit ettiği, daha doğrusu
cehennem için özel olarak yarattığı insanlar üzerinde geçerlidir.
Şeytan Allah’ın mümin olarak yarattığı bir kulu saptıramaz. Sadece,
müminin dünya hayatındaki imtihanı gereği bazı küçük hatalar yapmasına
vesile olabilir. Şeytanın saptırma etkisi yalnızca kalbinde hastalık
bulunan kimseler üzerindedir. Bu gerçek Kuran’da şöyle bildirilir:
Gerçek şu ki, iman edenler ve Rablerine tevekkül edenler üzerinde
onun (şeytanın) hiçbir zorlayıcı-gücü yoktur. Onun zorlayıcı-gücü ancak
onu veli edinenlerle, onunla O’na (Allah’a) ortak koşanlar
üzerindedir. (Nahl Suresi, 99-100)
Bir başka ayette müminlerin şeytan tarafından saptırılamayacakları şöyle bildirilmiştir.
“Benim kullarım; senin onlar üzerinde hiçbir zorlayıcı gücün (hakimiyetin) yoktur.” Vekil olarak Rabbin yeter. (İsra Suresi, 65)
Şeytan da yaratılmış bir varlık olduğuna göre, herşeyde olduğu gibi
onun yaratılışında da sonsuz hikmet vardır. Örneğin şeytanla beraber
büyük bir insan topluluğunun cehenneme sürüklenmesi, kıyamet günü
müminlerin Allah’a şükürlerini, cennete karşı duyacakları sevinci
artıracak bir unsurdur. Şeytan aynı zamanda mümin topluluğun içinde
gizlenen münafıkların ortaya çıkmasını sağlar. Bu hastalıklı kimseleri
etkisi altına alarak, müminler aleyhine faaliyette bulundurur. Böylece
münafıklar mümin topluluğu içinde gizlenemeyerek kendi kendilerini
deşifre etmiş olurlar. Müminler de içlerinde barınmaya çalışan bu grubu
kolaylıkla teşhis ederler. Dahası şeytanın faaliyetlerinin ve münafıklar
üzerindeki etkisinin farkına varan müminlerin -Kuran’da geçen bir
ayetin tecellisini gördükleri için- imanları ve Allah’a yakınlıkları
artar:
Şeytanın (bu tür) katıp bırakmaları, kalplerinde hastalık olanlara ve
kalpleri (her türlü) duyarlılıktan yoksun bulunanlara (Allah’ın) bir
deneme kılması içindir. Şüphesiz zalimler, (gerçeğin kendisinden) uzak
bir ayrılık içindedirler. (Bir de) Kendilerine ilim verilenlerin, bunun
(Kuran’ın) hiç tartışmasız Rablerinden olan bir gerçek olduğunu
bilmeleri için; böylelikle ona iman etsinler ve kalpleri ona tatmin
bulmuş olarak bağlansın. Şüphesiz Allah, iman edenleri dosdoğru yola
yöneltir. (Hac Suresi, 53-54)
Bu mümin topluluğun içinde bir tür temizlik anlamına gelir. Zaten
Allah’ın şeytana süre tanımasının hikmetlerinden biri budur. Allah bu
durumu Kuran’da şöyle açıklar:
Andolsun, İblis, kendileri hakkında zannını doğrulamış oldu,
böylelikle iman eden bir grup dışında, ona uymuş oldular. Oysa onun,
kendilerine karşı hiçbir zorlayıcı-gücü yoktu; ancak Biz ahirete iman
edeni, ondan kuşku içinde olandan ayırt etmek için (ona bu imkanı
verdik). Senin Rabbin, herşeyin üzerinde gözetici-koruyucudur. (Sebe
Suresi, 20-21)
Cahiliye toplumu tarafından bilinmeyen bir başka husus
Etiketler: cehennem , cennet , kalbi hasta insan , kuran ı kerim , şeytan